Çocukluğumda torpil en büyük eğlencelerimden bir tanesiydi. Fitilini kibrit ile yakmak, patlama sesi ve çığlıklar... bazen de gaza gelirdim, öyle ya torpilin yanında durmak erkek işiydi. Birkaç kez ufak tefek yaralandığım oldu. O zamanlar torpilin basit bir oyuncak olduğunu düşünürdüm, ama ilerleyen dönemlerde bunun yanlış olduğunu anlayacaktım. İlkokul yıllarımdı sınıfta en öndeki sırada oturanların sınıfın en çalışkan öğrencileri olduğunu düşünürdük. Ancak bunlardan birisi derslerinin iyi olmamasına rağmen öndeki sıraya öğretmenin isteğiyle otururdu. Bir gün bunu sıra arkadaşımla paylaştığımda şöyle söyledi: " Ne olacak öğretmen o çocuğun annesini tanıyormuş, o yüzden torpil geçiyor" şaşırmıştım, bu güne kadar beni eğlendiren torpil bu kez düşman olarak karşıma çıkmıştı. Artık torpili eskisi kadar sevmiyordum. Bir gün yine öğretmenimiz ödev olarak kartondan ev yapmamızı istemişti. Bayağı uğraşmıştım, ama güzel olmuştu. Ödev teslim etme zamanı geldiğinde sınıftaki kızlardan birisi yaptığı kartondan evi kibrit çöpleriyle kaplayarak ahşaba benzetmişti. Belli ki birilerinden yardım almış. Öğretmen, kızın yaptığı ödevi çok beğenip sınıftaki vitrine koydu. Sıra bana gelince, " Bunu sen yapmamışsın biri sana yardım etmiş" dediğinde bu kez torpil, onca uğraş verip yaptığım evin içinde patlamıştı. Acaba kız torpilli miydi? artık herşeyi sorgular olmuştum. Torpil insanlara olan güvenimi ciddi şekilde sarsmaya başlamıştı. Zaman ve kavramlar değişiyor, ben büyüyordum. Hemen her gün yeni şeylerle karşılaşıyordum. Tabiki torpilin "ben kimin yeğeniyim" "toprağım" "o da bizden" gibi değişik versiyonları da bunların arasındaydı. Torpil değil mayın tarlası mübarek! okulda, işte, hastanede... kısaca her yerde... aslında eski dostum torpil ile barışmayı düşünmedim değil. Ne olurdu bir kez de ben "Harran'lı" olmaktan çıkıp "Sendikalı" olsam? veya birilerinin el ele tutuştuğu fotoğraflarda aradan kafayı uzatsam? torpil patlasa, istediğim olsa. Cevaplar aşağıda, ben kaldığım yerden yürüyorum. Askerden geldikten sonra doğal olarak iş aramaya başlamıştım. Diploma, eğitim herşey tamam. Öyle mi? değil. Artık tecrübem vardı. Tek eksiğimin torpil olduğunun farkındaydım. Bakkaldan almam mümkün değildi artık, daha derinlerde arayacaktım. Bu arada önemli bir işletme çok sayıda personel alımı yapacağını duyurdu. Kurum önemli, talep çok ve doğal olarak torpil bir o kadar büyük olacaktı. Ben mi? torpilim yoktu, bir diplomam birazda umudum... başvurdum ilana. Mülakat günü gelip çatmıştı. Mülakatın yapılacağı salon ise ağzına kadar dolu. Acayip bir hava vardı salonda. Kısık sesler, oradan oraya koşuşturan insanlar, kendinden emin ifadeler... anlamıştım, torpilin fitili çoktan ateşlenmişti. Bunları düşünürken odadan isminin okunduğunu işittim, bir solukta içeriye daldım. Mülakatı yapan kişi rutin soruları sorduktan sonra "Referansın kim?" dedi. Gülümsedim. Özgeçmişimde referanslarımın olduğunu söyledim. " Yok" dedi badem bıyıklı mülakatçıbaşı " Seni buraya kim gönderdi... " kimsenin selamını getirmemiştim, mahçuptum; ilan üzerine geldiğimi söyledim. Meşhur " Biz seni arayacağız " cümlesiyle uğurladı beni. Sonuç mu? o günden sonra arayan olmadı...
Torpille imtihanım bu şekilde yıllarca sürüp gitti... şimdi çalışıyorum. Burada torpil yok mu? var. Meğer torpille yaşamayı öğrenmek gerekiyormuş bu hayatta. Referans, amca, dayı, yeğen... adı ne olursa olsun. Geçte olsa bunu anladım. Neyse, yukarıda yazmıştım soruları cevap anahtarını da vereyim. Yapı itibariyle kimseden yardım almadan birşeyler yapmaya çalışan bir insanım. Birisinden ricada bulunmak hep zor gelmiştir bana. Onun için hep yaya kaldım bu güne kadar. Ezildik ama eğilmedik tarzı bir şey bu. Torpil kişiliğime aykırı bir şeydi. Onun için böyle şeylere hiç tevessül etmedim. Yanlıştı yaptığım belki, aykırı davranıyordum. Ama bu bendim. Değişmeyecektim. Birde benim için kul hakkı vardı işin içinde. Olur da torpili bir gün ben patlatırsam hangi masumun canı yanacak, hak ettiği işe sahip olamayacak; bu garip öte tarafta nasıl hesap verecek? kafamda "Mantıklı" sorular... son sözüm ise torpile. Ah be torpil! ne çektik senden. Bu güne kadar yanımdan hiç ayrılmadın be torpil! canımızı yaktın, işimizden ettin, ona buna yüz sürmeye ittin. Artık düş yakamızdan, uzak dur akrabalarımızdan; eşimizden, dostumuzdan... ah be torpil! ne çektik senden. Ah be torpil...