Blogdayazar

25 Aralık 2017 Pazartesi

Yaz kardeşim

 Yaz kardeşim! Şimdi kış. Sen yine yaz. Yaz içinden geçenleri, anlat düşüncelerini. Yaz kardeşim!  õylesine yaz. dök içini. Cümlelerin samimi anlatsın bize seni. Şiir yaz, makale yaz, günlük yaz ne istersen, yaz; karala işte birşeyler. Hırslarına boyun eğmeden, kaygılarının  etkilemesine müsade etmeden. Yaz kardeşim!  en iyi bildiğini. Aristo bile kıskansın seni. Olsun. Olmasın yorum beğeni. Yazmışsın ya, üretmek sana keyif vermeli. Yaz kardeşim! hayatı kaleminin izinden takip edelim. Hataları önerdiğin silgiyle silelim. Bununla da yetinmeyip farklı kalemlerle ortak bir yol çizelim. Ne dersin? yaz kardeşim! sevinçlerini paylaş. Hediye eder gibi yaz, sevgiliyle buluşmuşcasına... yaz ki Kelimeler sarılırsın birbirine. Durmadan, üşenmeden yaz. İşe nasıl gittiğini anlat, beraber çekelim yol çilesini, nasıl kazanıyorsun ekmeğini? haykır verdiğin emekleri. Tanıt oradaki riyakar ve ikiyüzlüleri. Yaz be kardeşim! okul yıllarından bahset. Ziller çallsın beynimizde, uyandırsın maziyi. Pekiyi olmuş diyelim, takdir edelim. Olmuyor deme, diren! vazgeçme. Devam et yarım kalmasın.  İki cümlede olsa yaz.  Yaz kardeşim! yine yaz, sofraya davet et herkesi. Göster hünerlerini. İçine bolca kat resimleri, tat versin yazdıkların.  Yaz kardeşim! gün tükenmiş ne çıkar? yalnız geceleri yaz, õyle yaz ki yalnızlık utansın yaptıklarından. Acılar kalmasın karanlıklarda. Aşktan haber ver bize. Seni yıkıp giden veya mutlu sonla biten. Söz, bizden sır çıkmaz. Hangi anı? hangi şarkı? yaz kardeşim! tarih seni yazmayacak belli, büyüklük sende kalsın tarihi sen yaz. Ya da güne nasıl başladığından söz et. Hayata koşalım beraber. Çarşı, pazar dolaşalım. Vakit kalırsa yan komşuya uğrarız.  Okuduğun kitapları da unutma.  Yaz payına düşenleri, paylaşmak güzeldir. Yaz kardeşim! İnandığını yaz inatla. Duayla, niyazla vur şamarını yalan dünyaya. Çağır herkesi sonsuz hayata.  Daha çok şey var yazacak. Ne duruyorsun? yaz kardeşim!  gezip gördüğün yerleri. Gizli cennetleri, eğlenceli yerleri... çok gezenin çok bildiğini ispatlar gibi. Bilirim giyim, kuşamdan anlarsın. Onuda yaz kalmasın. Hiç şüphem yok şık bir yazıya imza atacaksın. Hikayelerini de eklemeyi unutma! düşler, sevimli karakterler... sende biliyorsun kafa yorduğun herşey övgüye değer.  Yaz kardeşim!  yaşadığın yerleri. Toprağını yaz.  Tanıyalım, tanışalım toprağın olalım. Memleket bizim memleket nasıl olsa.  Film, dizi farketmez gözünden izleyelim hepsini.  İster öv ister yer paylaş fikirlerini...  yaz kardeşim....  bugün bunları yazmak istedim. Düşündüklerini yazıya dökmek isteyen herkesi düşünerek yazdım. Evet yazmak güzel. İnsanlarla iletişim kurmanın belki en etkili yollarından bir tanesi yazmak.  Ama bir gerçeğide unutmamak lazım. Güzel yazıları olupta ilgisizlikten, konu veya vakit bulamamaktan dolayı yazmayı bırakan birçok kardeşim var. Geri dönen olur mu bilmiyorum, bir kez de ben seslenmek istedim. Onun için yaz kardeşim! diyerek başladım.  Ayrıca her zorluğa karşı yazmaya devam edenler var. Yeni, eski farketmez güzel işler yapan kardeşlerimin hak ettiği karşılığı bulacağına inanıyorum. Onun için sizlerde yazmaktan vazgeçmeyin. Gerçek şu ki hayat devam ettikçe yazılacak birşeyler mutlak var olacaktır...
Devamını Oku

18 Aralık 2017 Pazartesi

Boşanıyoruz

 "Yirmi bir ilde yaşanan boşanma patlaması sonucunda harekete geçen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı beş pilot ilde evlilik öncesi eğitim uygulaması başlattı..."  iki,üç gün önce gördüm bu haberin bir bölümünü yazmak istedim.  Evet boşanıyoruz. Hemde hiç düşünmeden bir çırpıda.  Bunca maddi ve manevi zorluklar karşısında kurulan yuvalar gelmek bilmeyen ay sonlarından, şiddetten veya aldatma sonucunda dağılıp gitmekte. Birde çocuk varsa durum daha da vahim hale geliyor. Boşandıktan sonra çocuğunu icra yoluyla görenler bile var. Durum böyle olunca birtakım müdahalelerde zorunlu hale geliyor. Bakanlığın konuyla ilgili yaptığı çalışmayı yerinde bir adım olarak görüyorum ve şunu eklemek istiyorum. Yaşanan boşanmaların nedenleri araştırılarak evlilik öncesi eğitim kapsamına dahil edilmesi ve bu eğitimin neden-sonuç çerçevesinde uygulanmasının daha mantıklı olacağını düşünüyorum. Boşanmakta evlilik kadar doğal, fakat ilk darbede havlu atmak doğru değil. Evlilikte yaşayan bir kurum sonuçta, sorunları çözüp ona hayat vermek yerine mahkemede idam etmek iki taraf içinde bir yıkım oluyor. Evli olmama rağmen birçok boşanma hikayesine tanık oldum. Kategorilere ayırmak ne derece doğru bilmiyorum ama  sorunlar belli konularda ortaya çıkmakta. 


 Yukarıda nedenlere kısaca değinmiştim. Biraz derine inelim şimdi. Kira, çocukların masrafı, faturalar, alışveriş derken hayat maddi anlamda ailelerin yükünü arttırmakta. buna paralel gelirlerin aynı oranda artmayışı doğal olarak evde huzursuzluk meydana getiriyor. Dengeyi sağlamak adına çalışmak düşünen bayanların bu isteği muhafazakar erkekler tarafından kabul görmeyince tartışmalar daha da alevleniyor. Son bir hamle olarak eş,dosttan alınan borçlar, banka kredileri ve kredi kartları eve icra, haciz ve en sonunda hapis olarak geri dönünce boşanmak tek seçenek olarak kalıyor. Bu gibi durumlarla sıkça karşılaştım.  Büyüklerin desteğiyle evliliğini kurtaran da oldu soluğu mahkemede alanda...  şüphesiz evlilik maddi anlamda büyük sorumlulukları beraberinde getirir. Eşler bu kararı almanın verdiği heyecanla rasyonel davranmaktan uzaklaşıyor.  Oysa evliliğe maddi olarak hazır olmak temelleri sağlam atmanın yegane koşuludur. Eskiler boşuna "İş, aş, eş" sıralaması yapmamış öyle değil mi?


  Şiddet evlilikleri bitiren en hazin nedenlerin başında geliyor bence.  Gözyaşlarından hastaneye kadar uzanan bir süreçten söz ediyorum.  Evlilikte şiddet sadece fiziksel anlamda düşünülsede aşağılama, hakaret gibi faktörlerde şiddeti içerisinde barındırmaktadır. Hele ki insan hayatını birleştirdiği kişiden bunu görüyorsa asıl darbeyi kalp alıyor. Yıllarca şiddetin muhatabı olup evliliği, çocukları; hatta şiddet gördüğü eşini düşünerek evliliğini sonlandırmayan kadınlar da mevcut. Tabi bu bir irade meselesi. Bu bakımdan kadın erkekten güçlüdür desek yanılmış olmayız. Bununla ilgili yaşanmış bir olayı yazmak istiyorum. Okuduğunuzda "Bunu ancak kadın yapar" diyeceğinizden eminim. Olay Antalya'da meydana gelmekte. Eşinden şiddet gören bir kadın uzun uğraşlar sonucunda boşanıyor. Adalet bu ya boşandığı eşi bir süre sonra felç geçirerek yatağa bağımlı hale geliyor. Bu haber eşine ulaşınca kadın eşi aleyhine konuşmak yerine hiç tereddüt etmeden eşiyle tekrar evlenip bakımını üstleniyor. İşin özetişu. Kişi yüreği kadar güçlüdür, zayıfa el uzatana da "Adam" derler buralarda. Cinsiyet kimlikte kalır böyle durumlarda... tekrar konuya dönecek olursak, evlilikte şiddetin önüne geçmek gerçekten zor.  Çünkü bu tür olayların çoğu evde yaşanıyor ve bayanlar yaşadıklarını paylaşmıyor. Bu konuda gerek kitle iletişim araçları gerek sosyal medya üzerinden olumlu anlamda bir algı operasyonu şiddetin azaltılmasında katkı sağlayabilir. Bir mesajı insanlara ne kadar çok tekrarlarsanız kabul görmesi o kadar kolay olur.

 Aldatma çok karmaşık ve bir o kadar da gizemli bir boşanma nedeni. Aldatmada tek tarafı suçlamak doğru olmaz. Kadın, erkek herkesin nefsi vardır. İster istemez insan onun isteklerine boyun eğebiliyor. Aldatmanın temelinde ilgisizlik yatıyor bana göre. İnsanlar kendisi hakkında hep güzel şeyler duymak ister. Hatta aşırı ilgiye muhtaç olanlar farklı elbiseler, saç şekilleri veya değişik yollarla dikkat çekmeye çalışır. Bunun için eşlerin birbirine ilgi göstermesi önemli. Çünkü ilginin bitti yer ihanetin başlangıcıdır. Kişi ilgisizlik karşısında farklı arayışlara girer ve sığınacak bir liman bulunca ipler yavaş yavaş kopmaya başlar. Her ne kadar eşe Sadık kalınmaya çalışılsa da "yasak elma" yenmiştir bir kere. Sonuç malum. Aldatma konusuda önemli boşanma nedenlerinden birisi olarak karşımıza çıkar. Başlarken yazmıştım gizemli ve karışık olduğunu O yüzden kolay kolay gün yüzüne çıkmaz, çok fazla konuşulmaz. Bu sorunun çaresi eğitimden ziyade Sadakat ve ilgidir.

  Özetle şunu söyleyecek olursak, aile toplumun temelidir. Aile yapısının bozulması bu temeli sarsacağı gibi toplumsal bir takım sıkıntılara da neden olacağı aşikar. Bu yapının korunması ve yaşatılması başta devlet olmak üzere toplumun her kesimi için zorunlu bir görev.  Bireylere düşen ise evlilikte sorun yaşayanlar için yapıcı yaklaşımlar sergilemeleridir. Şu bir gerçektir ki aileler ne kadar sağlamsa devlet ve toplum o kadar güçlüdür.





Devamını Oku

12 Aralık 2017 Salı

Yapay zeka

Teknoloji hemen hemen her gün yeni bir nimeti insanlığın hizmetine sunuyor. Yapay zeka da bunlardan birtanesi. Hatta yakın zaman önce yapay zeka ile üretilen Sophia isimli robot Suudi Arabistan vatandaşı oldu.  Aynı dönemde ülkemize gelen Elon MUSK yapay zekanın bir süre sonra insanlığı yok edebilecek güce erişeceğini ve bunun önüne geçmek için bazı projeler üzerinde çalıştığını paylaştı. Bazıları bunlara gülüp geçerken bir kısım yüzyılın girişimcilik hareketi olarak nitelendirdi...  Neden bunları yazıyorum? eloğlu bu tür fantastik şeylerle meşgul olurken biz Sophia nın kiminle evleneceğini, Elon MUSK un servetini konuştuk. Anlayacağınız  eller çıktı aya biz yine yaya. Neyse konuya dönelim. Yapay zekaya sahip robotlar yaygınlaşmaya başlayınca hayatımızda ne gibi değişiklikler olacak? işsiz mi kalacağız veya onlar mı bizi yönetecek? gerçekten insanlığın sonunu mu getirecek?  çok şey yazılıp, konuşuldu. İnsanın sahip olduğu duygulardan tamamen bağımsız bir yapıya sahip olan yapay zekanın kimseye zarar vereceğini düşünmüyorum. Fakat yapay zekaya insanlık virüsü bulaşırsa olacakları tahmin etmek çok zor.  İşsizlik konusu bana tuhaf geliyor. Herşeyi robotlar yapacaksa  finansal sistem nasıl işleyecek? yapay zekayı geliştirenler bunu da düşünecek kadar zekaya sahiptir herhalde. Birde yönetim meselesi var. Eğer yapay zeka dünyada  adaleti ve barışı sağlayabilecekse varsın insanlığı yönetsin. Binlerce yıldır dünyayı yöneten insanların neler yaptığını gördük ve hala görmeye devam ediyoruz. Farz edelim yapay zeka dünyayı yönetmeye başladı.  Bir süre sonra insanın bağımsız olma dürtüsünün yapay zeka ile çatışabileceğini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Hep kötü şeylerden bahsettim. Ne de olsa Terminatör serisini izleyerek büyümüş bir neslin ferdiyim Olsun o kadar.  Yapay zeka veya bununla üretilen robotlar doğal olarak bazı riskleri beraberinde getiriyor, fakat bizler için  hayatı kolaylaştıracak gelişmelerinde olacağını düşünüyorum.  Mesela sağlık alanında insanın yıllardır çare bulamadığı hastalıkların tedavisi yapay zekayla mümkün olabilir. Sonuçta insandan daha zeki bir varlıktan söz ediyoruz.  Ayrıca yaşlı ve çocuk bakımında yapay zeka önemli rol oynayacaktır. Yeni bir sektör ortaya çıkabilir.  Robot bakıcılar. Tamamen anne ve babanın istekleri üzerine programlanmış, çocuk ve yaşlıları gönül rahatlığıyla emanet edeceğimiz robotlar fena olmaz herhalde. Bir Elon MUSK değilim ama kafam çalışır böyle şeylere. Araçlarda da yapay zeka kullanılabilir. Kurallara harfiyen uyan robot şoförlerin trafik kazalarının azalmasında katkısı olur. Trafikte bazı şeyleri görünce bunun yasal zorunluluk olmasını bile isterim. Eğitim konusunda yapay zekanın kullanılması birçok insanın hayatını değiştirebilir. Nasıl mı? karakter ve yetenek analizleriyle öğrencilerin doğru mesleği seçmeleri ve istemedikleri işlerde çalışmalarının önüne geçilecektir.  Bu da eğitim ve iş hayatında verimi arttırır. Daha bir çok alanda olumlu gelişmeler olacaktır elbette. Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Hep genelden söz ettik. Yapay zeka bizim eve de girsin artık.  Günlük işleri yapacak bir robota kimse hayır demez galiba. Düşünün bir kere. İşten yorgun argın geldiniz. Sofra hazır; karşınızda sarışın, mavi gözlü, güler yüzlü bir robot... "hoşgeldiniz" diyerek karşılıyor. Yemeği yiyorsunuz çay, muhabbet derken bir baktınız bulaşıklar yıkanmış, çamaşırlar ütülenmiş ev pırıl pırıl parlıyor... yazarken bile içim gitti. Parası neyse veririm hemen getirin kardeşim.  Şaka bir yana evde maliyeti sadece elektrik faturasına yansıyacak yardımcıların bulunması çalışan ve benim gibi bekarların oldukça işine yarar...
    Son olarak yazmak istediğim şu. Şüphesiz her yeni buluş iyi veya kötü insan hayatını bir şekilde etkiliyor.  Yapay zekanın da bize neler katacağını ileride göreceğiz.  Teknoloji her ne kadar hayatı kolaylaştırsa da bağımlılık hoş bir durum değil. Çünkü insan güçlükleri aştığı sürece özgürdür. Bunun için bazı şeyler doğal kalmalı, Kablo değmemeli... Yoksa robotlardan ne farkımız kalır ki...
Devamını Oku

9 Aralık 2017 Cumartesi

Yılbaşı geyikleri

 Yılbaşı geliyor. Süslenmiş çamlar, ışıl ışıl panolar, vitrinde kardan adamlar... Kimine göre israf, kimine göre eğlence.  Her görüşe saygım var. Tabi yeni yıl çoğunluk tarafından heyecanla beklenir. Yeni bir hayatın başlangıcı algısının insanların yılbaşına bu derecede önemsemesine neden olduğunu düşünüyorum. Uzatmadan konuya gireyim. Bir soruyla başlayalım. Yılbaşı gecesinin değişmez fenomeni kimdir? Noel Baba. Başka kim olabilir. Noel Baba ve geyikleri yılbaşı gecesi evin bacasından uslu çocuklara hediyelerini verir, herkes mutlu olur ve misyonunu tamamlayan Noel Baba asgari ücrete çalıştığı işine geri döner. Sonuçta Noel de olsa o bir baba. Geçindirmesi gereken bir ailesi vardır muhakkak. Noel Babanın yılbaşı gecesinden sonra ne yaptığına dair hiçbir fikrim yok. Ne yapalım kardeşim! cümleyi yarım mı bırakalım? siz bana bakmayın. Geyik yapıyorum Noel Babaya nispet. Sahi Noel Baba'nın geyikleri var da bizim yılbaşı geyiklerimiz yok mu? Olmaz olur mu hiç. Şimdiden başladı bile.


 "Yılbaşında Piyango size çıksa ne yaparsınız" sorusuna "Fakirlere yardım ederim"  cevabı ve bizim de "Babanı bile tanımazsın" diyerek iç geçirdiğimiz geyik türü haberlere konu olur ve Piyango çekilişine kadar sürer. Sıklıkla görülmekle birlikte yılbaşını evde geçirecekler için PTT (Pijama, Terlik, Televizyon) yine yılbaşı geyikleri listesinde yer alır. Lezzetli gibi duran "Hindi" yılbaşına kadar en ateşli tartışmalara sahne olan bir geyik türü olarak karşımıza çıkmakta. Türü azalmakla beraber "Tombala" da hepimizin sevdiği bir yılbaşı geyiği olarak listemizde yerini alır. Kimin kazandığı önemli değil. Eğlenen herkes kazanmıştır o gece. Bitti mi? biter mi hiç. Mesela "Kırmızı don" geyiği var bir de. Hassas bir konu. Milletin donuna karışılmaz. Nede olsa yılbaşı geyiğidir listede bulunsun istedim. Bir de karamsar geyikler var tabi. " Ömrümüzden bir sene daha geçiyor bizde seviniyoruz" şeklinde sitem edenler gecenin huzur bozucuları olarak yerini alır... Hadi yeni yıla girelim artık. Popülerliğini hiç yitirmeyen,  yılbaşı gecelerinin değişmezi "Ondan geriye saymak" yılbaşı geyikleri listesinin her zaman zirvesindedir...
  Ve geldik temennilere. Son zamanlarda iyi şeyler görmüyoruz. Umarım bu kaos ortamını meydana getirenler de yeni yılda karışıklığın kendileri dahil herkese zarar verdiğinin farkına varıp bundan vazgeçerler ve dünya daha iyi bir yer olur. Ülkem için her alanda başarılı bir yıl olmasını, tuttuğum takımın şampiyonluk elde etmesini, yazılarımın daha fazla okunmasını ve bunun için faydalı içerikler üretebileceğim bir yıl olmasını temenni ediyorum... Hoşçakalın.

Devamını Oku

5 Aralık 2017 Salı

Erkekler neden futbolu sever?

 Bayanların hoşlandığı bir konu değil biliyorum. Ancak yazının devamında fikirler değişebilir. Futbol neden bu kadar seviliyor? eşler, sevgililer ve arkadaşlar neden top sevdalısı? konuşalım biraz. Genele uymak veya erkek rutini olarak görmeyin bunu. Her erkek için futbolun derin anlamları var. Ta küçüklükten zihinlere kazınmış hatıralar. Mesela araba, tabanca ve futbol topu erkek çocukların vazgeçilmez üçlüsüdür. Yürümeye öğrendikten sonra topa vurmaya başlar çocuk.  Ünlü bir futbolcunun adını sayıklayarak. Tam da burada başlar futbol aşkı. Takım tutmaya bu yaşlarda başlanır. Yaş ilerledikçe okul, mahalle maçları diğerlerine meydan okuma ve kendini tatmin etme aracı olur. Lise yıllarında ihtiyaçların artmasına paralel işi paraya dökme çabaları yoğunlaşır. Kulüplere gitme, profesyonelleşme gibi girişimcilik örneklerine rastlanır. Üniversite, askerlik derken erkek olgunlaşır. Onun için birçok şey değişmiştir, ama futbol hala en büyük eğlencedir. Kolay değil yirmi beş yaşına kadar topa adanmış bir hayattan söz ediyorum. Gelelim günümüze.  Artık saçlarına yavaş yavaş kar yağmaya başlamış, göbeği hızla aşağı sarkan ve aktif spor hayatına çoktan veda etmiş erkeklerin halen futboldan kopamamalarının makul nedenleri var.


 İlk göz ağrısı  hiçbir zaman unutulmaz çünkü.  Olgun erkek için futbol aşkı yerini sevgiye bırakır.  Jübile yapıldı ya, artık futbolla ilgili yapılabilecek ilk şey yorumculuktur. Bir erkek Pazartesi günü iş başı yaptığında arkadaşlarıyla başka ne konuşabilir ki? taraftarı olduğu takım galip gelmişse en çok onun sesi gür çıkar. Makul neden iki. Para kazanmak. Çeşitli oyunlar var malum. Futbolsever erkekte de birikim oldukça fazla. Şansını deneyip, bilgisini konuşturmak isteyecektir.  Kimi erkekler içinde gruba dahil olma kaygısı futbolla ilişkisini bitirmemesine sebep olur. Zoraki aşk dediğimiz şey bu olsa gerek. Fanatiklere her sebep makuldür. Arma Fanatik erkek için her şeyden önce gelir. Evde, işte ve sokakta renklerini belli etmekten hoşlanır. Fanatikler asla değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Futbolu sevmenin başka sebepleri de vardır muhakkak. Belki sebepsiz yere sevenler de olabilir. Malum onun adı aşk. Makul yada değil aşk sebep aramaz. Ne olursa olsun futbol Seven bir erkek için bu oyun bir yaşam tarzıdır ve pazardan mezara kadar bir şekilde futbolla olan ilişkisi sürer. Bazen gazetenin spor sayfasında bazen boynuna doladığı atkıda bu ilişkinin izlerini fark edersiniz. Genele baktığımızda ufacık bir topun etrafında dünyaların döndüğünü görmek zor değil. Çünkü her şeyi farklı olsa da ilgi duyan her erkek için futbolun anlamı aynıdır...
Devamını Oku

2 Aralık 2017 Cumartesi

İşyeri halleri



 Çoğumuz çalışıyor. İş yerinde emek veriyor, fazla mesai yapıyor, kendinden fedakarlık yapıp iş yetiştiriyor... Kısaca alın teri döküp rızkını çıkarıyor. Acaba her şey iş hayatındaki ay sonu ve ay başı döngüsünden mi ibaret? ya diğerleri? onlarla bir arada olmak, geçinmek? bu en az maaş, sigorta ve kariyer kadar önemli. Önemli fakat o kadar da zor bir sanat. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'unda bir toplantıya katıldığınızı düşünün. Ayrı renkler, diller ve kültürler... uyum sağlamak ne kadar zor. Fakat hepsi aynı amaç etrafında toplanmış.  İş yerini de buna benzetiyorum. Değişik karakterler, hırslar ve entrikalar. Çeşit çeşit insanlar. Uzun süredir çalışma hayatında olduğum için farklı karakterleri tanıma şansım oldu. Bu gün bunlardan bahsedeceğim. Hiyerarşinin zirvesinden en aşağıya kadar farklı profilleri anlatacağım. Evet. Madem hiyerarşi dedik önce patronlardan başlayalım. Bunları iki grupta sınıflandırıyorum. Birinci sınıfta klasik Hulusi KENTMEN benzeri babacan patronlar var. Bunlar orta sınıf eğitim görmüş, ağzı iyi laf yapan sorun çözme becerisi yüksek olduğundan kısa sürede kariyerinde zirve yapmış kişilerdir. Genellikle işçi ağzı ile konuşur ve alt kademeden geldikleri için işlerin nasıl yürütüleceğini iyi bilirler. İzin ve raporu sorun etmezler ki ben buna bayılırım. Özetleyecek olursak, bu tip patronlar insan sarrafıdır. Çevresindeki insanlar kolay kolay dağılmaz. İkinci sınıf ise Erol TAŞ tarzı katı patronlardır. Bunlarda bürokratik bir yapı vardır. Ruh halleri adeta yüzüne vurmuştur. Onlar için ast ve üst ilişkisi önemlidir. Çalışanların hep kaytardığına yönelik şüpheleri mevcuttur. Kendilerine bir sıfat ile hitap edilmesinden hoşlanırlar. Kısaca sadist kişiliğe sahip ve sevilmeyen insanlardır. Sizin patron hangi sınıfta? objektif yorumlar doğruyu bulmanızı sağlayacaktır. Çalışanlara da bakalım mı? onları da dört gruba ayırdım. İlk ve en tehlikeli sınıf dedikoducular adını verdiğim kişiler. Dedikoducuların gerçekten psikolojik sorunları vardır. İnsanları biri birine düşürmekten zevk alırlar. Yalan bu tipler için rutin bir olaydır. Bu karaktere sır verdiğiniz takdirde ertesi gün iş yerinde manşet olursunuz. Kendini övenler daha az tehlikeli olmakla beraber her işi en iyi kendisinin yaptığını iddia eder. Ben buna kıdem sendromu diyorum. Kendini övenler için işe yeni başlayanlar getir, götürcü veya dünkü çocuktur. Yenilere bilinçli yada bilinçsiz Mobbing (Yıldırma) politikası uygulalar. Üçüncü sırada nötr karakterler var. Akmaz, kokmaz ve konuşmazlar. İçe dönük kişilerdir. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışı iş hayatında temel prensipleridir. Haksızlığa maruz kaldıklarında tepki göstermezler. Onlarla ilişki kurmak oldukça zordur. En iyisini en sona bıraktım. Yardımseverler. Her iş yerinde azınlıkta Olsa bulunur. Haksızlığı sevmez, yeni başlayana yol gösterir ve patron dahil herkesten saygı görür.İyi adam rolü bu kişilere yakıştırılır. Karşılaştığım kişilikleri böylece tanıtmış oldum. Başka profillerle karşılaşırsak yine yazarım. Farklı huylara sahip insanlarla aynı iş yerinde çalışmak beraberinde birçok sorunu meydana getirir. Çoğu insan anlaşamamaktan şikayetçi zaten. Kavga etsen zararlı çıkarsın, köşeye çekilirsen yalnız kalırsın. Öyle değil mi? burada uyum konusu bir adım öne çıkıyor. Herkesin yapısı farklı olsa bile ortak yönler mutlaka vardır. Hele ki aynı iş yerinde çalışıyorsak bu tür şeyleri yakalamak daha kolay olacaktır. Bunu başarmak için empati yapmak gerekiyor galiba. Herkesin huyuna gitmek değil, karşıdakinin gözünden meseleye bakmak önemli olan. Neden öyle davrandığını anlamak. Belki de diğerleriyle olan ilişkilerimizde dikkatten kaçan konu bu. Çünkü anlarsak anlaşırız. Anlaşmakta uyumu beraberinde getirir. Bunu başarabilirsek nefret edilen insanlarla bile aramızın düzelmesi şaşılacak bir durum olmaktan çıkacaktır. Ben denedim ve bazılarında sonuca ulaştım. Fakat herkeste bir şey yarayacak diye bir kural yok. İş yerindeki çalışanların hepsiyle dostluk kurmak mümkün değil. Zaten herkesin gayesi iş yerinde çapı kadar çevre yapabilmek değil mi?...
Devamını Oku

29 Kasım 2017 Çarşamba

Trend Dönüş Formasyonları

Yeni bir Teknik analiz yazısıyla karşınızdayım. Bugün Üçgen, Bayrak,Flama, Takoz, Omuz Baş Omuz, ve Ters Omuz Baş Omuz formasyonlarıyla ilgili bazı bilgileri sizlere aktarmaya çalışacağım. Önce bu formasyonların ne anlama geldiği ile ilgili birkaç cümle yazmak istiyorum. Diğer yazılarımda da bahsettiğim gibi formasyonlar fiyatların yönü hakkında bazı veriler sunar. Yukarıda isimlerini yazdığım bu formasyonlar ise grafik üzerinde bazı şekiller oluşturarak fiyatların yönün değişebileceği konusunda sinyal üretebilirler. Tabi her zaman söylediğim gibi bu sinyaller tamamen başarı sağlamaz. Dolaysıyla formasyonlar sadece referans işlevi görür. Şimdi bu formasyonları başlıklar halinde inceleyelim.

Üçgen formasyonu


 Resimde Yükselen Üçgen formasyonunu görüyoruz. Peki nasıl oluşuyor?  hemen anlatayım. Yükselen Üçgen formasyonu  adından da anlaşılacağı üzere alıcılı piyasalarda görülür. fiyat belli bir direnci geçmekte zorlanır. Resimdeki kırmızı çizgi bunu ifade etmektedir. Diğer taraftan fiyatın destek bulduğu noktalar ise bir önceki desteğin üzerindedir. Buda siyah çizgi ile rahatlıkla görülebilir. Biz burada neye göre pozisyon açmalıyız? önemli olanda bu zaten. Şöyle ki üçgenin daralıp çizilen direnç çizgisinin kırılmasıyla beraber yeşil çizgi ile gösterilen yükseklik kadar fiyatın gideceği bir çok kaynakta geçer. Burada kırmızı çizginin üzerinde kapanış işleme girmek için uygundur. Ama benim görüşüm düzeltmenin başladığı noktada pozisyon kapatmanın uygun olacağıdır. Çünkü buralarda fake (Sahte) hareketler sıkça görülür. Bu da yeni yatırımcı açısından ciddi risk teşkil eder.


 Bahsedeceğim diğer Üçgen formasyonu ise Teknik analizde Alçalan Üçgen formasyonu olarak anılmaktadır.  Daha çok satıcıların ağırlıkta olduğu piyasalarda karşımıza çıkar. Burada fiyatlar belli bir desteği kırmakta zorlanır. Ayrıca fiyatlardaki tepeler bir önceki tepenin altında olmaktadır. Görseldeki kırmızı ve siyah çizgiler yine bunu ifade eder. Aynı Yükselen Üçgen formasyonunda olduğu gibi fiyatın desteği kırmasıyla birlikte yeşil çizgi ile belirttiğim üzere fiyatta bir geri çekilme yaşanır.











Bayrak ve Flama formasyonları


 Bu türdeki formasyon oluşumları genellikle yükseliş ve düşüş trendleri esnasında yaşanan sert hareketler sonrasında meydana gelir. Biz önce Bayrak formasyonunu ele alalım. Resimde bir yükseliş trendi mevcut. Fiyat yukarı yönlü bir atak yapmakta ve bu formasyonun sopa kısmını oluşturmakta. Bu agresif yükselişin sonunda hacmi daralan fiyat sıkışmaya başlar ve buda formasyonun bayrağını meydana getirir. Direnç kırıldığında Bayrak sopası yüksekliğinde bir yükseliş yaşanmakta. Düşüş trendlerinde de aynı mantıkla hareket edilebilir.


  Flama formasyonunu Bayrak formasyonunun bir türevi gibi düşünebilirsiniz. Aralarındaki fark ise Flama formasyonunun üçgen şeklinde olması. Yükseliş ve düşüş trendlerinde yaşanan fiyat hareketleri neticesinde sıkışan fiyat resimdeki gibi desteği kırmasıyla birlikte Flama sopası kadar bir düşüş yaşamıştır. 

Takoz formasyonları


 Takoz formasyonu Üçgen formasyonuna benzemekle birlikte daha çok bir kanal görüntüsü verir. Alçalan ve Yükselen Takoz olmak üzere iki çeşidi bulunmaktadır. Resimde alçalan Takoz formasyonunu görmektesiniz. Daha çok bir düzeltme hareketine benzese de sıkışan fiyat sert bir hareketin geleceğine işaret etmekte. Takoz formasyonunda hedef ise takozun boyu kadardır. 



 Yükselen Takoz yükseliş trendlerinin sonlarında görülür. Hacim ile fiyat arasında ters orantı söz konusudur. Resimdeki gibi yaşanan daralma neticesinde fiyatta sert bir geri çekilme yaşanmıştır. Yükselen Takozda da hedef  takoz boyu kadardır. 


Omuz-Baş-Omuz formasyonları



Bu formasyon türü yükseliş trendlerinin sonunda oluşur. Yapısı ise fiyatın hızlı bir şekilde yükselmesiyle başlar. Bu hareketin  düzeltmesi ilk omuzu oluşturur. Düzeltmenin sonunda yukarıya doğru atak yapan fiyat ilk tepenin üzerinde bir tepe meydana getirir. Buda formasyonun baş kısmını oluşturur. Yukarı yönlü hareketin geri çekilmesi genellikle ilk omuzun desteğinde son bulur. Son bir tepki yükselişi ve bunun düzeltmesi ikinci omuzu meydana getirir. Omuzların desteklerinden çizilen yatay çizgi ise boyun çizgisi olarak isimlendirilir. Boyun çizgisinin kırılmasıyla beraber baş ile boyun çizgisi arasındaki mesafe hedef olarak belirlenir. 




 Ters Omuz Baş Omuz (TOBO) düşüş trendlerinin sonlarında görülür. Oluşum şekli Omuz Baş Omuz (OBO) ile aynıdır. Boyun çizgisinin kırılmasıyla beraber baş ile boyun çizgisi arasındaki mesafe işlem hedefi olarak belirlenir. 

  Trend davam formasyonlarının bazılarını aktarmaya çalıştım. Bunlar dışında birçok formasyon türü kaynaklarda mevcut. Fakat en fazla kullanılanlar yukarıda yazdıklarım. Ayrıca şunu da eklemek istiyorum. Formasyonları grafik üzerinde yakalamak biraz zaman alabilir.  Tecrübe kazandıkça kolaylaştığını fark edeceksiniz. Son olarak formasyonlarında tamamen işlem başarısı sağlamadığını, pozisyon açarken Teknik ve Temel analiz verilerinin beraber kullanılması gerektiğini hatırlatarak yazımı bitiriyorum. Hoşçakalın.



Devamını Oku

26 Kasım 2017 Pazar

Sabırsız seni




 Bardaklar küçüldü, yarıya gelmeden taştılar. Dervişleri devşirdiler; her işin başındaydı görevden aldılar... ne bu yahu? otobüs şoförü yolcu döver, canı sıkılan biri birine söver. Herkeste bir gider. Yeter ALLAHIM yeter. Sabır kalmadı kimsede. "Sık dişini" derdi eskiler. Doğruyu söylemişler de biz bugünlerde başka bir şey sıkmakla meşgul oluyoruz. Sabır kıtlığının sebebini sormaya bile cesaret edemiyorum. Niye mi? asansörle, cep telefonuyla kavga edene bu soru sorulmaz. Sabırsızlığın birçok nedeni varda  bence her şeyden önce arpamız fazla gelmeye başladı. Meselenin özü bu. Çok kolay elde etmeye başladık istediklerimizi. Bu bizi şımartıyor. Burnumuz büyüyor, boyumuz uzuyor. Hal böyle olunca hayatta her şey istediğimiz gibi olacak sanıyoruz. Daha doğrusu beynimiz bunu böyle kabul ediyor. Aksi bir durumda hemen isyana bağlıyoruz. Sabır etmek aklımızın ucundan bile geçmiyor. Oysa böyle yetişmedik. Hatırlar mısınız karne haftası gelecek hediyeleri nasılda beklerdik? ya bayramlıklar? kirlenmesin diye o güne kadar giyilmezdi. Sabır küçüklükten öğretilirdi bize. Zamanla her şey değişti. Ne sabrın adı kaldı ne elimizdekinin tadı. Her gün karşımıza çıkıyor ya "Hemen al" "Şimdi kaydol" "Tıkla gir" sabır kalmaz tabi. Kalmayınca da eşimizi, işimizi ve sevdiklerimizi en sonunda kendimizi kaybediyoruz. Yunus gibi çile haneye girme şansımız yok. Devam ettirmemiz gereken bir hayat var. Benim da sizlere bir önerim var. Saçma gelebilir belki yinede paylaşacağım. Yukarıda yazmıştım istediklerimizi çok kolay elde ediyoruz diye. Sabırlı olmak için hayatı  biraz zorlaştırsak sonuca ulaşır mıyız? telefonlardan başlayalım önce. Üç gün boyunca el sürmeyelim. Sabredebilir miyiz? yapana helal olsun. Ya en sevdiği diziden bir haftalığına vazgeçebilecek olan var mı? zor. Büyük sabır lazım. İşe otobüsle gitmek isteyenler? evin önünde arslan gibi arabayı terk edecek babayiğitler çıkar belki. Faturaları internet yerine banka şubesine giderek yatırmak nasıl olurdu. Kuyruk varsa tam bir nefis mücadelesi... aslında ne kadar  kolaymış hayatlar. Ben size zorluk çıkardım kusura bakmayın. Sabır gerektiren işler bunlar. Neyse sabırla yazının en sevdiğim yerine geldim. Sözün özü şu. İmtihan dünyasındayız sonuçta. Yaşadığımız her olayın mutlaka bir sebebi var. Bunun için yaşadıklarımızın bir sebebi mevcutsa sonucu da sabır olmalı. Akıl, sevgi, öfke ve diğer duygular gibi sabır da yaradan tarafından insana verilen güzel bir haslet. Onuda kullanmak gerek. Nede olsa sabrın sonu selamet. Kalın sağlıcakla...
Devamını Oku

23 Kasım 2017 Perşembe

Destek ve Dirençler




Destek ve Direnç kavramları bütün yatırım araçlarında vazgeçilmez bir unsur olarak karşımıza çıkar. Fiyat hareketlerinin tahmini konusunda Destek ve Dirençler önemli bir referans kaynağıdır. Bu yazıda Destek, Dirençlerin Teknik analizde nasıl kullanıldığını kapsamlı şekilde paylaşacağım.




 Öncelikle Destek nedir? bunu açıklayalım. Destek, fiyatlardaki düşüşün durmasının beklendiği noktalar olarak tanımlanabilir. Yani fiyatın aşağı geldiği son noktadır. Örnek resimde görüldüğü üzere bir düşüş trendinin sonunda fiyat kendine destek bulmuş ve yeniden yükselişe geçmiş. Ayrıca grafiğin ilerleyen bölümlerinde fiyat  desteği kırarak daha aşağıda yeni bir destek oluşturmuş ve bu  seviyeleri test etmiştir. Yeni destek şekildeki gibi iki kez denenmesine rağmen kırılmayıp fiyat yükselişe geçmiştir. Bizler Teknik analizde buna Kuvvetli Destek diyoruz. Eğer fiyat Kuvvetli Destek noktalarından tepki görmüşse alış yönlü pozisyon açmak için uygun olarak kabul edilir. Destek noktalarının kırılması ise fiyatların hızlı bir şekilde aşağıya gideceğinin sinyali olarak değerlendirilir. 




 Direnç ise fiyattaki yükselişin sonlandığı nokta olarak değerlendirilir. Direnç yükselen fiyatın tepki gördüğü yerdir. Yukarıdaki resimde görüldüğü üzere Destekte olduğu gibi Direncin belli  bir seviyeyi test ettiği ancak kıramayıp düşüşe geçtiğini görmekteyiz. Aşağıda kendine bir Destek bulan fiyat yükselerek Direnç bölgelerini yeniden test ediyor. Ancak fiyat yine bu bölgeyi geçemeyerek düşüşe geçiyor. Buna da Teknik analizde Kuvvetli Direnç denmekte. Direnç seviyelerinin kırılması durumunda fiyatın hızla yukarıya gideceği beklentisi oluşur ve alım için uygun bölgelerdir. Burada şunu belirtmeliyim. Destek ve Dirençlerde oluşan kırılma ve tepkiler sadece piyasa beklentisi oluşturur. Buralarda işleme girmek her zaman kar elde edileceği anlamına gelmez. Eğer işleme girilecekse diğer Teknik ve Temel analiz verilerinin gözden geçirilmesi gerekir. 


 Son olarak Destek, Direnç dönüşümlerinden bahsetmek istiyorum. Her Destek aynı zamanda bir Direnç; her Dirençte bir Destek olabilir. Tıpkı resimde olduğu gibi. Soldan sağa doğru grafiği inceleyelim. Bir düşüş trendinin sonunda Destek bulan fiyat belli bir yükselişin sonunda  Desteğinide kırarak daha aşağıda yeni bir Destek noktası oluşturmuş. Yeni Destek noktasında yükselişe geçen fiyatımız bir önceki Desteğin olduğu bölgede satış baskısıyla karşılaşıp düşüşe geçmiştir. Yani Destek noktası bir Direnç olarak karşımıza çıkmıştır. 



 Bu görselde de düşüşten sonra Destek bulan fiyat, yükselişin sonunda Direnç oluşturmuş, aşağı yönlü düzeltmesini tamamladıktan sonra yükselmiş Direnç bölgesini kırarak yeni bir Direnç oluşturmuştur. Fakat burada tutunamayan fiyat eski Direnç bölgesine doğru çekilmiştir. Bu da Direncin Desteğe dönüşmesine bir örnek teşkil etmekte. Özetleyecek olursak; Destek düşüşlerin, Direnç ise yükselişlerin yavaşladığı veya sonlandığı bölgeleri gösteren Teknik analiz araçlarıdır. Borsa, Foreks, Emtia, ve diğer Yatırım araçalarında farklı kullanımlarının olduğunu görsek de temel mantık aynıdır. Destek ve Dirençlerle ilgili yazacaklarım bu kadar. Bol kazançlı günlerde görüşmek üzere...









Devamını Oku

20 Kasım 2017 Pazartesi

Yerli malı Yurdun malı



 İlkokul yıllarında yerli malı haftasını herkes kutlamıştır. Bende o talihli neslin son temsilcilerinden biriyim.  Güzeldi yerli malı haftası hem yerli olması hem de lezzet bakımından. Gerçi getirilen muzların üzerinde hep yabancı etiket bulunurdu ama adı "muz" olduğu için o da yerli yani bizdendi.  Canım o dönemde ihracat hamlesi yeni başlamış, özelleştirmeler hız kazanmış kısaca memleket yeni yeni ayağa kalkmaya çalışıyor muz ihtal olmuş çok mu? değil. Fazla ekonomiye girmeyelim, anlatmak istediğim şey başka. Ne mi anlatacağım? yerli arabayı tabiki de.  Duyduğumda sevinmiştim yerli araba konusuna. Devrimin hazin hikayesini mutlu sona ulaştıracak bir projeydi bu. Yada bir ülkenin " bu işte bende varım"  diye haykırışı... ne derseniz deyin güzel olacak bence.  İki, üç sene içinde göreceğiz yerli arabayı. Piyasaya çıkınca alır mıyız? alırız alırız. Hele yürümeye başlasın bizim oğlan.  Yolda görünce gururumuz okşanır, yabancı nasıl oldu? diye şaşırır. Olsun kullanmaya başlayınca onlar da alışır.  Peki bu yiğide hangi isim yakışır? en çok merak ettiğim konu bu. Siz ne olsun isterdiniz? akıl akıldan üstündür. Bir düşünün bakalım. Ya logosu? kolay değil öyle, kafa yormak gerek.  Birde ayağımızı yerden kesecek reklam. Yürü be aslanım! kim tutar seni? olacak olacak hemde çok güzel olacak. Dünya markalarına kafa tutacak yerli araba. Elektrikli olması da önemli. Duydunuz mu bilmiyorum birçok ülke benzinli araçların kullanımını kısıtlamaya başladı.  Buda yerli araba için bir fırsat. İç piyasada şimdiden talep patlaması var. Var da mühim olan deplasmanda başarılı olmak. Bunun içinde büyük bütçeli tanıtımlara ihtiyaç var. Keskin virajlar, uçurumu yollar bizi beklemekte. Zor gibi görünüyor. Ama biliriz ki biz zoru severiz. Dışarıya da ihraç ederiz. Her şeyi hallettik galiba. Hayır son bir şey daha var. Sonuçta yerli araba üretiyoruz ancak Türkiye'de satılacak araçlar için bize özel bir şeyler yapılsa fena mı olur? mesela arabanın navigasyonunu açtığımızda günlük dille yol tarifi yapsa? "baba! camiyi dönünce hemen solda..." dermiş birde. Hızlı gidince "Acele giden ecele gider hemşerim, ağır ol biraz..."  diye uyarsa. İç kaplamasında el işi örtülerin benzeri desenler de olabilir. Bunlar bana ait fanteziler. Belki bunun için bir anket yapılır. Olsun artık birşeyler.  Araba üretiyoruz kolay mı?  ve geldik sonuca. Yıllarca başkalarının ürettiğini yedik, giydik ve kullandık. Bu bizim suçumuz değil tabi. Onların zihnimize kazıdığı marka çılgınlığının ve üretimden uzak kalmışlığın sonucu. Şimdi devir değişti. Sıra bizde. Artık ihracatta  güzel işler yapıyoruz. Bize yakışan da bu zaten. Yerli araba üretmek ise ithalattan çok öte bir şey. Prestij meselesi. Bir güç gösterisi bu. Onun için destek şart.  Kısacası, yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı... hoşçakalın.

Devamını Oku

16 Kasım 2017 Perşembe

Trendler

 Bugünkü teknik analiz konumuz başlıktada yazdığım gibi trendler olacak. Trendin basit bir tanımını Yapacak olursak, trend fiyatlarda oluşan Yükseliş ve düşüşlerin takibi ve bunların gücü hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlayan Teknik analiz yöntemidir. (Trend is your friend) "Trend dostundur" cümlesini konuyla ilgili araştırma yaptığımızda sıkça görmemiz mümkündür. Bunu biraz açalım. Trend takipçiliği, Borsa, Foreks ve diğer yatırım araçlarında çoğunlukla uygulanan bir stratejidir ve yerinde alınan kararlar iyi kazançlar elde etmemize sebep olur. Trendin bizimle olan dostluğu buradan gelir. Bu açıdan bakıldığında trend kavramını iyi bilmek gerekir. Şimdi trendin özelliklerine bakalım.


 Trend ile ilgili bilmemiz gereken ilk konu hiçbir trend'in başlangıcından itibaren yakalamamızın mümkün olmayacağıdır. Çünkü fiyat hareketleri, indikatörler ve benzeri teknik analiz araçları trend olgunlaştıktan sonra bunu tespit edebilir. Trendler üç kısımda incelenir. Bunlar düşüş, Yükseliş ve yatay trenddir. Yukarıdaki resimde bir düşüş trendini görmekteyiz. Resimde düşüş trendi devam ederken aksi yönde hareketlerin olduğunu da görmek mümkün. Bu hareketlere teknik analizde düzeltme hareketi denmektedir. Düzeltme hareketi ana trendi değiştirmedikçe yeni bir trendin varlığından söz edilemez. Düzeltme hareketinin nereye kadar süreceğini tahmini olarak gösteren Fibonacci gibi teknik analiz araçları mevcuttur. Bunlarla ilgili daha sonra ayrıntılı bir biçimde yazılarım olacak.




İkinci resimde yükseliş trendi var. Düşüş trendinde olduğu gibi burada da düzeltme hareketleri mevcut. Burada önemli bir noktaya değinmekte fayda var. Gerek düşüş gerekse yükseliş trendlerinde trende karşı işlem açmak oldukça risklidir. Bu yüzden düzeltme hareketlerinin cazibesine kapılmamak gerekir.

 Bu resimde de yatay trend görülmekte. yatay trend genellikle işlem hacmi az sığ piyasalarda görülür. Piyasa oyuncuları burada "kar gör kapat" taktiğini uygular. Ben ise piyasaya gireceksem "Bollinger" bandının kopmasını beklerim. Tabi bu bir tavsiye değil onu da ekleyeyim. Burada asıl sorulması gereken soru şu. Biz trend takibini nasıl yapacağız? birde buna bakalım.



 Örnek olarak yukarıdaki yükseliş trendini ele alalım. trend takibini Teknik analizde kullanmanın en basit yolu trend çizgilerini kullanmaktır. Resimde iki tane trend çizgisi mevcut. Kırmızı çizgi trend destekleri, siyah çizgi ise trend dirençleri olarak düşünülebilir. Mavi oval şekiller alım yapılabilir noktaları göstermekte. Mor renkli ovaller ise eğer trend tersine işlem yapılıyorsa satış bölgelerini gösteriyor. Özetle, trendin altındaki çizgiye değen kısımlar alış, üst çizgiye değen kısımlar satış için uygun bölgelerdir. Tabi bu trend takibinin en kolay yolu. İlerleyen yazılarda trend takibinin biraz daha profesyonel kullanımını da paylaşacağım. Şimdilik benden bu kadar. Hoşçakalın. 


Devamını Oku

13 Kasım 2017 Pazartesi

Tuhaf Mevsim

 Bugün on bir Kasım. Dışarıda diz boyu kar görmeye alıştığımız günlerden çok uzaktayız. Hava sıcaklığı yaklaşık on derece. Radyodaki habere göre sıcaklıkların bir süre daha bu şekilde devam edeceği söyleniyor. Uzun zamandır yaptığım çağrılara hiçbir cevap alamadım... şaka şaka havalar iyi gidince bilim kurgu filmlerinden sahneler gözümde canlanıyor. Gerçeklik payı var mı?  var. Onu sonra yazarım. Evet Kasım ayındayız ve hala hava güzel buralarda. Kış görmedik Ondan mıdır bilmiyorum ama kendimi oldukça enerjik hissediyorum. Bu mevsimde Güneşi görmek güzel. Sizce de öyle mi? Yoksa her şey yerinde güzel diyenlerden misiniz? tercihler kişiye özeldir ama bir şeylerin değiştiği kesin. Kısa süre önce gazetede gördüğüm "Eylül artık yaz ayı" başlıklı yazı bunu doğrular nitelikte. Sonuçta küresel ısınma kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Yani o bol afetli filmleri başlangıç sahnelerini yaşıyoruz.  Sadece mevsimler değil böcek türlerinin önemli ölçüde azalması, şiddetli depremler ve benzeri birçok olay sonun başlangıcını bize haber vermekte. Kısacası dengeyi bozduk. Dünyada insanlara bozulduğunu gösteriyor. Tuhaf mevsimlere alışmamız gerekiyor galiba. Hayatımızda bir takım değişikliklere gitmek gerekiyor. Mesela, Yazlıkları hemen bavula koymamak gibi. Dışarı çıkarken önce havaya bakmakta lazım. Aniden durum değişebilir.  Özetle mevsime değil güne uyacağız artık. Bu durum düzelir mi? bence düzelse de Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Çünkü yaratılan her şeyin olduğu gibi mevsimlerinde doğallığını ve estetiğini birebir yakalamak insanın yapabileceği bir şey değil. İçinizi kararttım.  Birazda güzel şeylerden bahsedelim. Kar ve soğuk yok ama yılbaşı mevsimden etkilenmedi. Yeni bir yıla adım adım yaklaşmaktayız. Diliyorum ki yeni yıla girerken alıştığımız kartpostallık manzaraları da görürüz. Bu herkes için güzel bir haber olur. Şimdilik benden bu kadar. Dışarısının soğuk ve karlı, yüreğinizin sımsıcak olması dileğiyle... 
Devamını Oku

9 Kasım 2017 Perşembe

Teknik analiz

Borsa analizleri yazımda bahsettiğim Teknik analiz eğitimi serisinin ilk yazısını bugün sizlerle paylaşıyorum.Konuya girmeden önce Teknik analiz in ne olduğunu tekrar hatırlatmakta fayda var. Teknik analiz, en basit tanımıyla bir grafik okuma yöntemidir. Peki hangi grafikleri okuyacağız? Bu gün Türkiye'de ve dünyada çağunlukla kullanılan  Meta Trader 4 (MT4) işlem platformundaki grafikler bize yol gösterecek ve biz onları okumaya çalışacağız. (MT4) işlem platformunda üç çeşit grafik bulunmakta. Bunlar çizgi, bar ve mum grafikleridir. Teknik analiz bakımından en uygun olan mum grafikleri olduğu için yazıda sadece bunu anlatacağım.


Teknik analiz
 Yukarıda gördüğünüz resim mum grafiğinin işlem platformundaki görünüşü. Mum grafiklerinde genellikle fiyatın düşüşünü gösteren mumlar kırmızı, yükselişi ifade eden mumlar yeşil olarak gösterilmekle birlikte Siyah-Beyaz mum grafiği de kullanılır. Önce yükseliş mumunu ele alalım. Mumun yukarısına kadar yükselen çizgi kuyruk olarak isimlendirilir. Kuyruk mumun oluştuğu andan itibaren ulaştığı en yüksek fiyatı ifade eder. Kapanış fiyatı mum kapanışında oluşan fiyatı, açılış fiyatı mumun oluşmaya başladığı andaki fiyatı gösterir. Düşüş mumunun mantığı da aynıdır. Buradaki her mumun bir anlamı mevcut. Bunlara Teknik analiz mum formasyonları adı verilmekte. Bazı mum formasyonları vardır ki bize fiyatların yönü konusunda önemli bilgiler verir. İnternete baktığımızda yüzlerce farklı mum formasyonu karşımıza çıkacaktır. Teknik analizde önem arz eden bazılarını sayacak olursak;


Teknik analiz
 Resimde görülen marubozu kuyruksuz bir yapıya sahip olmasıyla  dikkat çeker. Bu formasyonun görülmesi mumun rengine göre güçlü bir düşüş ve yükseliş olduğunu ifade eder.


Teknik analiz
 Doji adı verilen bu formasyon piyasada alıcılar ve satıcılar arasında bir karasızlık durumunda sıklıkla görülür. Trend sonlarındaki düşüş ve yükseliş durumuna göre akşam ve sabah doji yıldızı olarak ta adlandırılır.


Teknik analiz
 Yusufçuk doji yine trend sonlarında görülmekle birlikte trend dönüş sinyali olarak değerlendirilir.

 Yukarıda yazdığım gibi bunlara benzer çok sayıda mum formasyonu mevcut. Ancak Teknik analiz nasıl yapılır sorusunu cevaplamak için sadece mum formasyonlarını bilmek yeterli değil. Daha yazacağım birçok Teknik analiz yöntemi var. Son olarak şunu eklemek istiyorum. Teknik analiz sadece fiyatların yönü için bir tahmin aracıdır. Yatırımlar için Teknik ve Temel analiz verilerinin birlikte kullanılması gerektiğini bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Buda nasıl yatırım yapılır diyenler için özet niteliğinde bir cevap oldu galiba. Sonraki yazılarda görüşmek üzere...

Devamını Oku

6 Kasım 2017 Pazartesi

Finansal okuryazarlık üzerine...

"Borsanın dokuz aylık aralıksız yükselişine kayıtsız kalan yatırımcı zirvede alım yaptı..." geçenlerde gördüğüm bir haberin küçük bir bölümü. Zirvede alırsan birileri satar sende çakılırsın. Bu işin kanunu bu. Sonra sen zararına satarsın bugün olduğu gibi yine birileri alır, pişman olduğunla kalırsın. Şu borsayı bir anlayamadık gitti. Yabancı gidiyor Mersin'e biz gidiyoruz tersine... bunların bizden ne fazlası var acaba? anlatayım. Yabancı okuyor, analiz yapıyor nerede girip nerede çıkacağını biliyor.  Ya biz? ya tutarsa? bunun için finansal okuryazarlık üzerine yazmak istedim. Gazetelerin ekonomi sayfalarını okuyun, ekonomi kanallarını takip edin diyerek kestirip atmaya gerek yok. Takip etseniz de "paranın" nasıl döndüğünü bilmeden bir şey yapmanız mümkün değil. Benim anlatmak istediğim konu "uyanık olmak" bunu kötü anlamda söylemiyorum. Ekonomik gelişmeler ve bunların yansımalarını değerlendirmenin finansal okuryazarlık alanında bize birşeyler katabileceğini düşünüyorum. Birkaç tane örnek verelim. orta vadeli program (OVP) açıklandığında bunun finansal piyasalara nasıl etki ettiğini görebildik mi? gündemde olan sadece Motorlu Taşıtlar Vergisiydi. Halbuki Kurumlar Vergisindeki artış ve bankacılık sektörüne getirilen ek yüklerin borsaya ciddi derecede etkisi oldu. Daha kolay bir örnek vereyim. Kuzey Irak'ta yakın zamanda yaşanan gelişmeler. Referandum olayını bilmeyen yoktur herhalde. Referandum sonrası gerilen siyasi ortam doğal olarak borsaya yansıdı. Borsanın psikolojik sınır olarak kabul edilen yüzbin seviyesinin altında ineceği konuşuluyordu. Dövizdeki sert yükselişde bunu teyit eder nitelikteydi. Ancak IMF in Türkiye için büyüme tahminlerini yukarı yönlü revize etmesi rüzgarı bir anda tersine çevirdi. Tabi bunu ne anlama geldiğini bilenler şuan fırsatı paraya çevirmiş vaziyette. Daha yıl içerisinde gerçekleşen satın alma birleşmeleri, sermaye artışlarını, Türkiye-AB ilişkilerinde yaşananları yazmıyorum. Finansal okuryazarlık gerektiren konulardan bazıları bunlar. Hepsini görüyoruz ama yorumlama konusunda sıkıntı var. Benim de Finansal okur yazarlıktan kastım bu. Görmek, incelemek ve yorumlayabilmek. Finansal okuryazarlık adına yapılması gereken üç şey bence. Bir anda Finans uzmanı olmak mümkün değil tabi. Adım adım temeli attıktan sonra Hele ki bu işten gelir elde etmeye başlandığında gerisi kendiliğinden gelir. Yukarıda yazdığım habere geri dönecek olursak; yazılanlar sadece bugüne özgü olaylar değil. Maalesef yabancı yatırımcı borsada kazanırken Türk yatırımcısı küçük bir azınlık dışında zarar ediyor. Buda "borsaya giren batar" gibi bir anlayışın yerleşmesine sebep oluyor. Ayakkabı boyacısının "çimentoya Yatırım yap!" taksi şoförünün "Zimbabwe doları al!" gibi tavsiyeleri bizim finansal okuryazarlık anlayışımızı çok güzel özetlemekte. Finans sektörünün Hayatın her alanında etkisini arttırdığı bir dönemden geçmekteyiz. Bu yüzden finansal okuryazarlık üzerinde durulması gereken bir konu. Çünkü parayı anlayan dünyayı anlar... hoşçakalın. 
Devamını Oku

1 Kasım 2017 Çarşamba

Çayın hikayesi


 Başlarım nescafesinden., lattesine... ben çay severim. çay ile doğdum çayla büyüdüm çayımı içip öyle öleceğim. Her gün demlerim bardak bardak içerim. Soğunu tercih etmem, sıcak ve taze olsun isterim. Çay benim, çaydanlık benim; üstüme gelmeyin çay demlerim. Deli miyim neyim? hayır hayır  çay tiriyakisiyim. Bugün çayın izini süreceğim...  Hadi biraz felsefe yapalım. Çay sadece bir içecek mi yoksa "çay" dan öte anlamları var mıdır? sevmeyenler için fazla bir şey ifade etmediği söylenebilir, ancak kültürümüzde önemli bir yere sahip olan çayın "çay"dan daha derin anlamları olduğu bir gerçek. Her çayın bir hikayesi var yani. Her dem farklı bir mana. Öyle ya Sabahları  çaycının askısında duble çaylar. Belli esnaf kahvaltıyı dükkanda yapacak. Hele birde sıcacık börek varsa yanında... Her gün böyle başlar bizim memlekette... sade esnaf mı var canım? ya kahvedeki ihtiyarlar? spor, siyaset, ekonomi... muhabbet gibi koyudur çaylar. Büyüdükçe sohbete katılanlar "gelsin çaylar!" Oda çaycının rızkı işte.  Gün başlıyor. Mahalleyi güzel bir koku sardı. hanımlar mesaiye başladı galiba. Masanın üzeri donatılmış, çay bardakları hazır. Altında cam tabaklar... misafir gelecek kesin. Pazarı da gezelim azıcık. Hava soğuk. Tenekeden yanan odunlar, buz kesilmiş eller... çay yetişti imdada bir yudumda ısındı yürekler. Bana da ısmarladığınız için teşekkürler. Hadi size hayırlı işler. Birde emekçinin yanına gidelim. Duman kaplamış etrafı. Zil çalıyor!  soluklanmaya çıkmış işçiler.  İşler hızlı gibi. "iş olsun da hızlı olsun" der gözler. Doldur be kardeşim molada çay iyi gider.  Gezerken öğleyi yaptık. Yemekten dönüş başladı. Memur saatini bilir, bir buçukta mesai başlayacak!  yemeği de fazla kaçırdık birazdan uyku bastıracak. Merak etme Ahmet Bey! seni bu dertten çay kurtaracak. Demli olsun uykuyu açar. Ne mübareksin be çay! bürokrasinin bile dermanısın. Cansın. En keyifli arkadaşsın. O kadar bizdensin ki adamın çayına kattığı şekerden memleketini çıkarırsın.  Kıtlama yapana nerelisin diye sorulmaz, ehli bilir; soğuk suyla demlenen çay kolay kolay bozulmaz. Porselende demelenen çayın tadına doyum olmaz. Çayın hikayesi yaz yaz bitmez... Kim bilir ne maceraları var bilmediğimiz. Belki uzaklarda, belki de çay kaşığının ucunda. Ben gördüğümü, duyduğumu yazdım. Neyse, bayağı yorulduk çayın peşinden koşarken, şuraya oturalım.  Usta! bana bir çay. Her istediğimde yanımda.  Ey kadim dostum çay! şu yorgunluğumada bir el at. İki yudumda kendime geldim. Hadi yavaş yavaş  gidelim. Günü devirdik, söylenmesi gerekenleri söyledik. Bir de eve atsak kendimizi... nihayet geldik. Ev sıcak, ev neşeli... yemeği yiyince bir çay demlemeli.  Yemekten sonra ne izlemeli? zor soru. Benim için farketmez, ancak çayın yanında çekirdek olmalı. Güzeldi film sevenler kavuştu sonunda. Ben yatıyorum artık, çayın altını kapatmayı unutma... hoşçakalın.
Devamını Oku

28 Ekim 2017 Cumartesi

Foreks öldü mü?

Ölmedi.  Ama ağır yaralı. Geçtiğimiz Şubat ayında Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) nun yaptığı düzenleme neticesinde Foreks piyasası önemli bir darbe aldı. Düzenlemenin ne olduğunu aşağıda yazarım. Ben herşeyden önce Foreks'in Türkiye'deki geçmişine değinmek istiyorum.  Bunu anlatmalıyım ki düzenlemenin neden yapıldığı daha iyi anlaşılsın. Foreks yaklaşık on yıl öncesinde Türk yatırımcısının hizmetine sunuldu. Böylece "yastık altına" gömülen yatırımcı için alternatif  haline geldi.  Benim içinde Foreks'in ülkemize gelmesi gayet heyecan verici bir olaydı. Dünyanın en likit piyasasında kaldıraçlı işlem yapmak... insanı mıknatıs gibi kendine çeken bir şeydi bu. Ancak zaman geçtikçe işlerin pek göründüğü gibi olmadığı ortaya çıktı. Eğitimsiz küçük yatırımcı "büyük deniz" de boğulmaya başlamıştı artık. Foreks'in şamarından nasibini alan da geri gelmiyordu. Aracı kurumların açıkladığı yatırımcıların kar, zarar oranları ise tam bir faciaydı.  Aracı kurumlar bunu önüne geçmek için yatırımcılara yönelik webinarlar düzenlemeye başladı.  Amaç yatırımcıyı Teknik ve Temel analiz hakkında bilgilendirip yarı profesyonel (trader) lar  ortaya çıkarmaktı. Türk yatırımcısının finansal okuryazarlığının olmayışı bu çabayı da sonuçsuz bıraktı.  Her yıl artarak devam eden kötüye gidiş idareye yansıyınca yasal düzenleme kaçınılmaz oldu. Evet Foreks'in ülkemizdeki kısa geçmişi bu. Hemen yazayım da havada kalmasın. (SPK) bunu yeni düzenlemesinde kaldıraç oranları bire yüzden bire yirmiye indirildi. İşte yatırımcıyı mıknatıs gibi kendine çekip yaklaştığında kroşesiyle yere seren şey bu.  Kaldıraç ne mi?  kaldıraç; Forkes'e yatırılan sermayenin üzerinde işlem yapma imkanı tanıyan bir sistem. Ayrıntıya girersem yazı uzar. İncelemek isteyen için internette bayağı kaynak var.  Peki bu mağduriyetin sorumlusu kim? hedef tahtasına sığdıramayacağım. Çünkü bu işte herkesin az veya çok payı var. Aracı kurumlardan başlayalım. Foreks ülkemize geldiğinde yapılan reklamları hatırlıyor musunuz?  " Aylık üçbin lira ek gelir"  gibi... asgari ücretin daha bin lira olmadığı dönemlerden bahsediyorum.  Pazar kapmak için abartılı reklamlarla yatırımcı yanlış yönlendirildi. Foreks'in riskleri anlatımdan. Düşünce sat, yükselince al mantığıyla başarı gelir diye düşünüldü.  Halbuki Foreks'in finansal profesyonellik gerektirdiğini onlarda biliyordu. Fakat zamanın dar, rakiplerin fazla olması aracı kurumları buna yöneltti. Aceleye geldi yani. Yatırımcı açısından olaya bakarsak; Olağanüstü vaatlere maruz kalan yatırımcı doğal olarak etki altında girdi.  Mantık zihinlerde ikinci plana itilmişti.  Belki de en önemlisi herkes kısa sürede zengin olacağını düşündü.  Foreks'in temel felsefesinin İSTİKRARLI KAZANÇ  olduğu gerçeği unutuldu. Netice ise hüsran, şikayet, pişmanlık...  İdare başlangıçta aracı kurumlara lisans zorunluluğu getirmişti.  Zamanla kar, zarar oranlarının açıklanması, Foreks risklerinin internet sitelerinde bulundurulması gibi önlemler pasif çabalar olarak göze çarptı.  Kaldıraç oranlarına müdahalede ise çok geç kalındı bence.  Zamanlama doğru olsaydı yatırımcı bu kadar hırpalanmazdı.  Payları bu şekilde dağıttıktan sonra şunu söylemek istiyorum. Yakın dönemde idare tarafından finansal sistemi canlandırma konusunda bir takım adımlar atıldığını görüyorum. Şuan sadece faizler gündemde olsada  Foreks için yeni bir düzenleme araya sıkıştırılabilir. Bu benim düşüncem tabi. Şayet gerçekleşirse piyasaya tekrar gireceklere ve yeni başlayacaklara tavsiyem şu. Foreks eğitimi almadan ve demolarda kendinizi denemeden yatırım yapmayın. Çünkü yüzdüğünüz deniz gerçekten çok büyük...
Devamını Oku

22 Ekim 2017 Pazar

Geç Gelmişiz Dünyaya



 Vaktini tam olarak hatırlayamadım "dokunmatik" cihazlarla ilk karşılaşmamdı.  Daha doğrusu televizyonda görmüştüm. Bir restoranda masa üzerine yerleştirilmiş LCD ekran ve ekranı sağa sola çekmek suretiyle yemek seçimi yapan insanlar... ağızım bir karış açık onları izliyordum. "Görmemişlik" başka bir şeydi tabi. Şimdi herkeste var. Derviş misali başlar eğik "çek"iyoruz sürekli. Bende toplumun resmini "çek"meye bayılıyorum. Canım zaten bir şeylerden "çek"mekle geçiyor ömrümüz. Telefonun ekranının aşağı yukarı "çek"mişiz çok mu? değil elbette. Herkes istediğini "çek"mekte veya "çek"iştirmekte özgür. Ah ahhh!  bende ne "çek"iyorsam bu dilimden "çek"iyorum.  Şaka bir yana yenilik her anlamda güzel. Hatta gerekli. Fakat gelende gideni aratıyor.  Bunu kulağımda telefon, elimde tabletle uğraşırken farkettim. Özgürlüğüm kablonun boyu, söyleyeceklerim telefonumdaki tarife kadardı. Bir şeyi anlatmak için yirmi dokuz harf kalem, kağıt onu da geçtim ses çıkarsan yetiyordu bir zamanlar, diye düşündüm ve kendi kendime dedim ki: "Geç gelmişiz dünyaya geç!" oldu bir baston eksik elimde. Ama anladım büyümüşüm, zaman geçmiş belli... Kalem kağıttan öte neler var zamanla akıp giden... Hiç düşündük mü? hani biraz vakit olsaydı  daha çok sever miydik  yitenleri? kalplerine taş atar mıydık? keşkeler durur muydu başköşede? bilemiyorum beşerdir şaşar.  Geç gelmişiz geç! sona kalmışız. Yeniye diyecek sözüm yok. Kasdım zamana. Yenilip, yutulmayan; filmi başa sarmayan zamana. Biraz daha zaman tanısa ne olurdu sanki? kalsaydı öylece tebriklerin simleri  yazmaktan taşlaşmış ellerde. On iki dedin mi kapansaydı televizyon, sohbetler keyifli; sobanın üstündeki güğüm, o bile neşeli. Tıkır tıkır cosss... aşk acısı da neymiş arkadaş! sen hiç güğümdeki kaynar suyla banyo yaptım mı hiç? diyesi geliyor insanın ama kimsenin tüylerini diken diken etmeye hakkım yok. Yaşayan bilir ya da anlatılmaz yaşanır... bazen canımı yakmış olsa da yine yaşamak isterdim o günleri. Eskimeyen yüzler, titremeyen eller... en masumundan samimi gülüşler. İnsanlıkta  oradadır belki. Uzun süredir görmedim kendisini.  Abartı değil yazdıklarım. Bazen o kadar bunalırız da "uzaklara" gitmek isteriz ya işte benim "uzaklarım" burası. Canım sıkıldıkça uğradığım yerler.  düşünce başımın okşandığı, yalnız iken yanına sığındığım, ara sıra şımartıldığım zamanlar...  bazen hiç dönesim gelmiyor.  Bilmiyorum ne düşünüyorsunuz belki haksızım, belki de aşırı takıntılıyım...  ama seviyorum, omuzlarını silken çocuk gibi tekrar tekrar yaşamak istiyorum. Ama Biliyorum ki zamanın geri vitesi yoktur. Hatta giderlidir; yakar, yutar, acıtır, kanatır... merhameti yoktur. Bu da onun kaderi.  Benimki ise "kara sevda" ikinci ihtimali olmayan... son olarak şunu yazmak istiyorum. Yaşanılan iyi yada kötü herşey bizim için değerli. Birgün geriye dönüp baktığımızda sadece onlar karşımıza çıkacak. Onun için ara sıra yanlarına uğramalı ki pas tutup yok olmasınlar.  Söylemesi benden yaşatması sizden...
Devamını Oku

18 Ekim 2017 Çarşamba

İlk Yazım

Güncel
İlk değil aslında. İki yıldır zaman zaman yazıyorum da "hayata dair" ilk yazım bu. Hayata dair... önceleri görünce şaşırıyordum. Hayata dair. Dilekçe gibi.  Soğuk geliyordu. Sevmiyordum.  Kısa süre önce zoraki birkaç tanesini açıp okudum. Çok Yabancı gelmedi.  Birde ben denemek istedim. Otuzunu geçmiş birisi olarak vadır herhalde hayata dair birkaç sözüm, diye düşündüm. Sahi ne yazacaktım? hüzünleri yaldızlı cümlelere mi boyasam, içine acı mı katsam? zor bir başlangıç. Yalan değil. Hayat fazla dövmedi beni. Ya da hep kaçtım kavgadan. Neyse , başka bir şey bulayım en iyisi.  Aşktan bahsedeyim mi? herkesin hoşuna gider. Elime sazı, dilime sözü karşıma karakaş kara gözü aldık mı oldu bu iş. Olmadı arkadaş. Yahu hayatında kaç kere aşık oldun dostum. Kendi kendime söyleniyorum siz aldırmayın. Aşık olunca yazarım başka bir şey bulmak lazım. Yemekle ilgili birşeyler yazayım bari. Olur herhalde. Pilavlar,dolmalar,börekler... okuyanın canı çeker. Yemek dediğin "emek" ister cancağızım bu konuda döktüm mü ter? dökmedim dökmedim bu garip hep hazırdan yer. Yine karavana. Bazen içimdeki şairi boğasım geliyor. Laf aramızda güzel de laf sokuyor insafsız. Bunaldım iyice, kendimden şüphelenir oldum. Kardeşim oyuncak diye mi yaşadık hayatı; sobaya odun niyetine mi devirdik yılları? soba... geçmiş, mazi? hemen çöktüm klavyenin başına. Tabi ya! telgrafın tellerine konarım, aldığım mesajı Beyoğlu'na yollarım. O da olmazsa büyüklerden duyduğumu yazarım. Herşey siyah beyaz. Oldu galiba. Bizim "şair" de tık yok. Yok. Niye? ne oldu yine? benimde kendine benzettin kalemi kırılasıca. Olmaz yazamazsın.  Sen renkli televizyon çocuğusun incitme atanın hatıralarını, iki renge nasıl sığdırırsın koskoca hayatı? şahmat. Ama bir ihtimal daha var: Kitaplar. Kitapları yazayım. Liseden kalma cümlelerimde var nasıl olsa. Yazar bu romanında oldukça sade ve akıcı bir dil kullanmış... Yoruldum artık. Yazamayacağım. Maç dönmez artık bu saatten sonra. Beceremedim hayata dair yazmayı. Işığı gördüm ama tünel bayağı uzun. Hayat gibi. Hayatı yakalamak gerekiyor galiba bir şeyler söylemek için. Bugün bunu öğrendim. Görmek, gözlemlemek, sarılmak, ağlamak... arada bir sillesinden nasibini almalı yazmak için. Aşkı beş dakikaya sığdırmamalı; pişirdiğini beraber yemeli insan, sofradaki sohbetleri herkes yüreğinde hissetsin. Hayat gibi ağzına kadar dolu olmalı, demlenmeli ki tat bıraksın.  Benden bu kadar. Akşamı yaptık yine. bir çay yapalım da "dem"lenedursun. Gelen olur belki...
Devamını Oku